Aynı sene ben de Sivas’tan ayrıldım. Ziyaretler hariç bir daha da gitmedim. Bu göç benim kendi yurdumda gurbet hayatı idi! İkisi de zor, ikisi de acı… Birinde çekilen acıyı bilmiyoruz, diğerinde biz de kabir hayatına gidene kadar eziyet çekiyoruz. Tabir yerindeyse kabir azabı çekiyoruz. Babaannem hayata gözlerini yumduğunda mesaideydim, haber ettiklerinde defin zamanıydı. Böyle çok azap çektim… Kimisi ağır geldi, kimisi sadece aldı maziye götürdü bıraktı…
Babam..! Yiğit adam, 4 erkek çocukla gurbet hayatına, köyden kopup Sivas’a geldikten sonra, 2 erkek babası daha olmuştu. Anam mazlum bir kadın, işinin ucundan tutacak ne bir kız kardeşi, ne de ahiretlik bir kızı olmadı hayatta. Bize başımızı sokacak ev, yeme içme derdi, okul derken, geceleri hamamda, gündüzleri tarla veya başka işlerde boğuştu. Sonra hep şükür edeceği ve alnında secde izi kalana kadar namaz kıldığı Karayollarına girdi ve hastalıklardan rahat yüzü görmedi babam.
Uzun yazıp okuyan kardeşleri sıkmak istemem, ama babam kitap yazsam yeri olacak adam. Bize, “Dürüst olun, haram yemeyin diye” amelelik yapan klasik Anadolu erkeği. Vay be tam 29 yıl önce, 50 yaşında bizi bırakıp gitti. Halen mezarına ziyarete gideriz, onsuzken değişen hayatlarımızla, görmediği torunlarıyla hepsi de çok sever Osman dedelerini.
6 erkek ve hepsi de çok iyi yürekli… Anadolu mirası almış evlat, öncelikle bize yalnız başına sahip çıkmaya çalışan anneme ve bize doğru temelleri öğreten babama herkesin huzurunda teşekkür ederim. Gittiğin yerde huzurla kal ve cennet bahçesi olsun kabir yurdun.
Editör:
Ç. Resuloğlu
Yorum Yap